“Anadolu'nun bir ilinde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Ankara’ya gitmek üzere trene biner.
Tren kompartmanın da yanına yaşlı bir köylü çiftçi oturur.
Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark eder ve yol boyunca çiftçinin hemen hemen her çeyrek saatte bir çuvalı eliyle salladığını daha sonra da çuvalı tekrar bacaklarının arasına koyduğunu görür.
Bu durum yolculuk boyunca devam eder...
Mühendis, çiftçinin bu hareketini garipseyerek belirli zaman aralıklarında neden hep aynı şekilde yaptığını sorar.
Çiftçi, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Ankara'daki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satıyorum; orada laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” diyerek cevabına devam eder.
Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu, eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamaz ve çevirmezsem fareler ve sıçanlar rahatlayacak ve yerleşecekler.
Bu durumda, onların gerginlikleri azalacak ve çuvalı kemirip delmeye başlayacaklar.
Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum. Böylece fareler birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar, ta ki Araştırma Merkezi’ne varana kadar”
...
İşte maalesef ülkemizin hikayesi de tamamen bu şekilde.
Ne zaman ülkece sakinleşip asıl düşmanlarımıza odaklanacak olsak hemen o an birileri çuvalı sallayarak bizi birbirimize düşürüyor. Ve maalesef ama maalesef öyle bir pamuk ipliğiyle bağlıyız ki birbirimize en ufak bir sarsıntıda paramparça oluyoruz.
Kutuplaşmanın da en üst seviyede olmasını düşünecek olursak sarsıntının etkisi ülkemizde çok daha şiddetli olmakta.
Hal böyleyken çuvalın oluşturduğu sarsıntı sebebiyle bizler birbirimize düşerken düşmanlarımız çoktan bizlerden birçok şeyi çalıp götürüyor. Onca olay yaşanırken bizler ise birbirimize düşmekle yetiniyoruz.
Mesela narin evladımız katlediliyor bizler hemen acaba katleden kişi hangi siyasi görüşten diye merak edip birbirimize düşüyoruz.
Diğer yandan bir taciz gerçekleşiyor bizim ilk düşüncemiz yine aynısı oluyor.
Sağlık sistemimiz içerisinde "yenidoğan çetesi" diyerek isimlendirilen bir terörist grubu ortaya çıkıyor.
Bizler ise bu vahşete tepki koymak yerine, enerjimizin büyük kısmını baş teröristlerin hangi siyasilerle fotoğraf paylaştığına odaklanarak yine birbirimizle kavga ediyoruz.
Yahu 15 Temmuz denen hain bir darbe girişimi oluyor. Bizler yine kutuplaşmanın etkisiyle birbirimize giriyoruz.
Bizler birbirimizle uğraşırken karşı taraf ise onca sıkıntıya rağmen, onca kan kaybına rağmen planlarını yine de ilmek ilmek örmeye çalışıyor.
Adam PKK dan 12 yıl hapis cezası yemiş 5 yıl hapiste yatmış sonra 2003 yılında genel aftan yararlanmış özel hastanede doktorluğa devam etmiş. Ardından bir çete lideri olarak karşımıza çıkmış.
Başka biri ise FETÖ sebebiyle KHK den ihraç edilmiş. Ama özel hastanede doktorluğuna devam etmiş. Ardından bir milletvekilini "yanlış tedavi" sebebiyle entübeye kadar götürmüş. Son anda başka birileri araya girerek ölümden dönülmüş.
Velhasıl devletin "benim hastanemde doktorluk yapamazsın" dediği kişiler özel hastanelerde yer alırken ardından üniversite hastanelerine doğru geçişlere başlamışlar. Bu arada ise 15 Temmuz’da hainlere karşı aslanlar gibi kafa tutan yargı mensuplarımız, emniyet teşkilatımızın gözdeleri ve de şanlı Türk Silahlı Kuvvetlerimizin personelleri birer birer görevlerinden bir şekilde uzaklaştırılmış.
Yahut bir şekilde rütbe artışları engellenmiş.
...
İşte bizler birbirimizle mücadele ederken, birbirimize savaş açarken bizleri yok etmeye çalışanlar, üzerimizde her türlü deneyi gerçekleştirenler, bizleri kobay olarak kullananlar ilmek ilmek ördükleri planlarıyla bizleri bir yokluk içerisinde kaybolmaya zorluyorlar.
...
Rabbim acilen çuvalı delmeyi, delebilmeyi bizlere nasip etsin.