MAARİF MODELİ - İSTEMEZÜK

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli...

Açıklanır açıklanmaz başlığı görünce bile heyecanlandıran bir adım olmuştu benim için açıkçası.

Yeni bir model oluşturuyorsunuz ve bu model içerisinde "maarif" kelimesini önemli bir yer veriyorsunuz. 
Bu kelime belli ki alelade seçilen bir kelime değil Milli Eğitim Bakanlığımız için.
Daha önceki paketlerde yer alan "reform" kelimesi üzerine de kurulu bir model olabilirdi doğrusu.

Sade ve sadece bu "maarif" kelimesinden yola çıkarak yeni eğitim modelimizin, geleneğe sımsıkı bağlı kalacağı ve gelenekten geleceğe sürecek olan bir eğitim ekosistemi oluşturacağı izlenimi vermişti bana.

Açıklanan bu sistem, kavramlarla harmanlanmış müthiş bir iletişim ve eğitim modelini göstermekte.

Bu maarif modeli içerisinde yerlerini alacak değerli evlatlarımız; bir yandan entelektüel birikimleriyle ön plana çıkacak diğer yandan ise ahlaki gelişimlerini üst seviyede tamamlayarak birer "insan" olabilme hüviyetine sahip olacaklardır. 

İste tam da bu doğrultuda, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, medeniyetimizin üzerine inşa edildiği temel kavramlar olan aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim nesiller yetiştirmek için madde-mana, akıl-duygu, nefis-vicdan,insan-toplum ve zaman-mekan dengesini gözetir. Bu model;insanın fikri özelliklerini koruma ve geliştirmeyi, karakterini olgunlaştırmayı, şahsiyet bütünlüğü oluşturmayı merkeze alarak insanın kendi yeteneklerini ve potansiyelini gerçekleştirmeyi ve toplum ile insan arasında akılcı ve ahlaki bir uyum oluşturmayı hedefler."

Yani özet olarak yıllarca beklenen bu maarif modelimiz "önce insan" ve "nasıl bir insan?" kavramlarını merkeze alarak kaybolmaya doğru evrilen toplumumuzu bir nevi geri kazanma, yeniden toplum olma bilincini oluşturma gayesini taşıyan bir model olarak karşımıza çıkmıştır. 
...
Bu zamana dek maalesef ama maalesef bizler ilkokuldan hatta ve hatta anaokulundan başlayarak tamamen "bilgi temelli" bir çocuk yetiştirmeyi planladık.
İlk olarak sınıfımızda çarpım tablosunu ilk ezberleyen çocuklarımıza kurdelelr takarak, onları alkışlatarak bu maratonun içerisine dahil ettik.

Medeniyetimizin ve de aslî unsurumuz olan insanlığımızın gerektirdiği, bizlere ulaştırdığı ahlak,erdem,insan,toplum, medeniyet,ülkü,mefkure,helal,haram,saygı,sevgi,toplumsal davranış gibi birçok unsuru elimizden iterek tamamen bilgi odaklı bir sistemin dişlileri arasına attık çocuklarımızı.

Sonrası mı?
Sizler herkesten iyi görüyorsunuz?

Ne mi oldu?

Mesela; organ mafyasının çalışan müthiş doktorlar yetiştirmeyi başardık.

Mesela; "devletin malı deniz yemeyen domuz" cümlesini resmen toplumumuzun ağzına pelesenk ederek her türlü yolsuzluğu meşru gören çok başarılı bürokratlar yetiştirdik.

Mesela; "bal tutan parmağını yalar" sözünü gayet doğal hale getirerek bulunduğu makamı tamamen kendi şahsi menfaatlerine kullanan çok başarılı, çalışkan yöneticiler oluşturduk.

Mesela; yapılan bir hakaret yahut ahlaksızlığı direkt kınamak yerine önce bu hareketini hangi tarafın yaptığına bakan daha sonrasında eğer kendi tarafından yapılmışsa bu hareket bu durumu elleri patlarcasına alkışlayan bir toplum inşa ettik.

Mesela; "bu yaşlılar keşke ölse. Ne işleri var bunların otobüslerde?" gibi cümleleri utanmadan, sıkılmadan söyleyebilen gençler oluşturduk bu zamana kadar ki sistemle.

Mesela; devletin en gizli belgelerini devlet düşmanlarına maddi menfaatleri için satan siyasi aktörler yetiştirdik.

Mesela; kullandıkları makamı oluşturdukları ticari ortaklıklar doğrultusunda kullanan yöneticiler yetiştirdik.

Velhasıl bir tezgah kurulmuştu bu milletin tam merkezine.
Ve bu tezgah öyle böyle bir tezgah değildi.
Bu tezgahta tüm ölçüler yanlıştı.
Bu tezgahtan üretilenler maalesef ama maalesef bu zamana kadar bu şekle getirdi bizleri.

Meramımı biraz da Anadolu ağzı ile anlatmaya çalışayım.

Bu zamana dek bu köyün kuzuları hep birileri doğrultusunda kurban edildi yahut ettirildi.Kimisi kurtlara, kimisi aslanlara, kimisi sırtlanlara, kimisi ise bizatihi çobanlara kurban edildi.
Belki de uzun zamandan beri ilk kez bir sağlam çoban geldi bu kuzuların başına.
Tüm köyün kuzularına çok sağlam bakacağım ve hiçbir kimsenin satırını bu kuzularımızın boğazlarına sürdürtmeyeceğim dedi.
Bir nevi eğitim camiasında top yekûn "Kurtuluş Savaşı " başlattı.
Ardından görevini kurallara göre yapmayan "Fransız liseleri" sorununa el attı.
İşte o andan sonra olanlar olmaya başladı.
İlk olarak "iş adamı" merkezinden "istemezük" nidaları yükselmeye başladı. Ardından ise bizatihi köyün içerisinden hatta ve hatta o sürünün içerisinde kendi kuzuları da yer alan üç beş ağa da bu "istemezük" kervanına katıldı.

Şimdi soruyorum!
Hadi üst perdedekileri, yahut karşı taraftakileri anlıyorum da ya bu taraftaki "istemezük" diyenlerin asıl derdi nedir?

Bir "adam" gelmiş.
Bu sistem yanlış demiş.
Birey değil insan yetiştirmeliyiz demiş.
Ahlaklı, Milli ve manevi değerlerle bezenmiş, saygı,sevgi,toplumsal davranış,vicdanlı,merhametli birer "insan" yetiştirmeliyiz demiş.
Bunlar için mi bu adamı "istemezük" ?
Niçin?
...
Sözün özü şudur ki; bu maarif modeli eğer sağlam bir şekilde fert fert toplum içerisine yerleştirilirse istikbal elbette bu zamandan aydınlık olacaktır. 
Aksi takdirde; 
Mankurtlaşmış bireylerin hüküm sürdüğü,
bal tutanların parmaklarını yaladığı,
makamlarını insan ve insanlık için değil de şahsi menfaatleri için kullananların yetiştiği,
çalıyorum ama çalışıyorumcuların tavan yaptığı,
Milli ve manevi değerlerin içlerinin boşaltıldığı,
Şehit, gazi gibi bu vatan için canlarını ortaya koyanların sıradan insanlar haline getirildiği,
toplumun mihenk taşı olan kadınlarımız sürekli bir biçimde tahkir ve tacize uğradığı,
nice evlatlarımızın taciz ve tecavüz sonrasında başlarının ezilerek öldürüldüğü,
daha da önemlisi tüm bunlar olurken bunlara sessiz kalındığı hatta ve hatta bazı zamanlar alkışlandığı bir toplum olarak yolumuza çürümüşlükle devam edeceğiz. 
Yok olana dek!
...
"Teknik,ilimlerin tatbikatı demektir. Ancak gayesi değil,sadece tatbikatı. Zira biliyorsunuz ki ilmin gayesi hakikati tanıtmaktır"
sözü ışığında tüm herkesin fert fert, hane hane hak ve hakikat ışığında doğrulara sımsıkı sarılması ümidi ile...