Bu duygunun işleyişinde yaşanılan sonucu bilinmeyen deneyimlerin kritik önem taşıdığını gördüm.
Kişinin çocukluktan itibaren sorunu ile baş başa kalıp çözüm için denemeler yapması mutlak şart diye gördüm. Bildiklerinin yeterli olduğuna çok inananlar merak duygusu geliştirme cesareti bulamıyorlar. Bildikleri dışında gelişen her duruma ait “kalıp etiketlerini “ yapıştırarak ezber düzenlerinin mükemmel olduğuna inanarak kendilerince en akıllı ve mutlu bir hayatı yaşadıklarına inanıyorlar.
Yeni bilgi, yeni davranış geliştirme sorumluluğunu da birlikte getiriyor.
Bunu içselleştirmek, uygulama sırasında gelen tepkilere cevap bulmak, anlatma becerilerini geliştirmenin yanı sıra, karşısına çıkanların ezici, hor gören, kısaca “deli” olarak tanımlarına rağmen dik durup her şeye rağmen ilerlemek yüksek bir irade gerektiriyor.
Dini ibadetlerin bu yüksek iradeyi kazandırması hepimizin beklentisi olmasına karşın, nice dindarların bu noktada dini kuralları kendilerine uygun hale getirmesi, aklı işleten bilişsel terapi sonrası çok daha net, aklın gözü ile görünür hale getiriyor.
Bürokrasinin örümcek bağlamış, itina ile işlemez kılınan her aşamasında bu merak duygusuna verilen agresif geri dönüşlerinde işte bu merak etme cesareti gösteremeyen cehalet yer almaktadır diye düşünüyorum.
Öyle ki merak etmek ile oluşan sorulara pozitif bilimin laboratuvar ortamlarında ispatını bulan cevaplar günümüze ışık tutup geleceğimizi aydınlatacakken, aileden, eğitim kurumlarından, diplomalı otoritelerden başlamak üzere hayatın her aşamasında “merak duygusu “ elbirliğiyle yargılanıp, etiketlenip, iş göremez hale getiriyor.
Haftaya görüşmek üzere, iyi günler diliyorum.