Toprak!
Su!
Hava!
Ağaç!
Ateş!
Sizce ne bunlar?
Ve bunlardan bozulmayan ne kaldı?
...

Öyle bir saldırı başlatıldı ki; bu saldırıyı dört bir yandan her bir unsuru bozmak için dört nala yaptılar.

Mesela toprağı envai çeşit zirai ilaç, kimyevi madde ile bozarak gıdayı bozdular.

Bozuk gıda sebebiyle insanın fıtratını, DNA’sını bozdular.

Aynı şekilde havayı bozarak iklimle oynamaya çalıştılar.

Başardılar da!

İstedikleri yere yağmuru,

İstedikleri yere fırtınayı yönlendirdiler.

Havayı temizleyecek en önemli etkenin ağaç olduğunu bildikleri için bir yandan yoğun orman yangınları "üreterek" doğanın hava filtresini değiştirirken diğer yandan hemen hemen her yerde "ağaç dikimi" gibi ulvi projelerle yanabilirliği, tutuşa bilirliği en yüksek ağaç çeşitleriyle dünyanın dört bir yanını tuzaklarla doldurdular.

"Esrar, uyuşturucudur" diyerek insanları sade ve sadece esrarın uyuşturucu olarak kullanılabilmesine odaklayarak oksijen salınımı, doğaya katkısı bakımından normal bir ağaçtan katbekat fazla olan esrar bitkisini birçok ülkede yasakladılar.

Havası, toprağı ve de suyu kirlenen toplumun elbet gıdası da bozulacaktı. Bozuk gıdalar sebebiyle milyonlarca "hasta" oluşturdular. Oluşan bu hastalıkların tek reçetesi de zaten onlardaydı. Bu hastalıkların adının başına "kronik" kelimesini koyarak modern köleler oluşturdular.

Yani dediler ki; sen ölene kadar bu ilacı kullanmak zorundasın.

Bozuk gıda ile zehirlenmiş topluluklar, bedensel, zihinsel oynamalarla mizaç değişimine uğradı.

Büyük alim İbn-u Haldun’un şöyle dediği söylenir:

“Araplar deve etini yediler ondan kıskançlık aldılar,

Türkler at etini yediler ondan hırçınlık ve güç aldılar,

Batılılar domuz etini yediler ondan deyyusluk (karısının iffetsizliğine ses çıkarmayan kimse) özelliğini aldılar,

Afrikalılar maymun etini yediler ondan neşe aldılar.

Kim hangi hayvana yakınlık kurduysa o hayvanın yaratılışından ve ahlakından aldı.

Biz ise tavuk yemeyi artırdık ve ondan boyun bükme ve korkaklık aldık da diğer milletler bize üstün geldi.” der.

Aslında bunu söylerken yenilen yiyeceğin insan karakterine etkisinden ve öneminden bahsetmekte.

İşte böyle böyle bu tarz dünyada böyle toplumlar oluşturuldu.

...

Ve derken tüm bunlar olurken elbette bozulma sırası çoktan suya geldi bile.

Zaten en baştan beri talan edilmekte idi. Talan edebildikleri, kullanabildikleri kadar kullandılar.

Sona getirdiler ve bozdular.  

Hepimiz haberlerde izliyoruz.

Hatta bulunduğumuz ilde de içme sularının kalitesizliğini görüyoruz.

Yıllardır sadece Türkiye değil.

Dünyanın dört bir yanında su yatakları hunharca talan edildi.

Bizim bölgemizde ise maalesef aynı tür fabrikaların bir arada bulunması hasebiyle yer altı sularımız vahim derecede zarar gördü.

Zaten kaynak suyuna, içilebilir çeşme suyuna hasret olan vatandaşlarımız şimdi de top yekûn susuz kalmanın eşiğine gelmiş durumda.

Haberler yavaş yavaş bizleri içme sularından uzaklaştırmaya başladı bile.

Nasıl mı?

Şok şok!

İstanbul'da içme sularına lağım karışıyor.

Şok şok!

Yalova'da köpüklü sular korkuttu!

Gibi gibi yıllardır suyu, gıdayı, havayı zehirleyenler finale yaklaştı.

Şu savaşı dediğimiz şey işte tam da bu zamandan sonra başlayacak şey!

Yarın olduğunda,

Yine "Bill'in Grubu" kurulduğunda

Kuruldan da "idrarınızı bu şekilde damıtıp içebilirsiniz" dendiğinde sakın ha şaşırmayalım!

...

Peki tüm bunları kurgulayan kim?

Kimimiz dünyayı yöneten aileler deriz,

Kimimiz siyonizm deriz,

Kimimiz cizvit deriz.

Bana göre ise bunlar;

Kabala'dan aldığı yetki ve sorumlulukla Baphomet' e köle olmuş, kendilerince haşa ilahlık taslayan zavallılar topluluğu!

...

Rabbim devletimize, milletimize zeval vermesin.