Cinsel yönelim serbestliği denilerek eşcinsel hayat tarzına onay vereceğini açıklayan politikacıların hepsini genel seçimde de yerel seçimde de gördük maalesef.
İşte bilhassa bu sebeple şunu zikretmekte fayda var;
Politikacı yalancı olabilir.
Kabul ettik.
Politikacı menfaatçi olabilir.
Kabul ettik.
Politikacı tembel olabilir.
Kabul ettik.
Politikacı bencil olabilir.
Kabul ettik.
Ama Politikacı AHMAK olamaz.
...
Gelelim konumuza önce kelimelerin içini boşalttılar.
Daha sonrasında "farkındalık" oluşturacak isimler verdiler.
Yetmedi uydurma sanatçılar çıkardılar. Bir zamanlar deli denilerek akıl hastanelerinde tedavi gören kişileri yahut tedavi görmesi gereken kişileri allayıp pullayıp insanlığın önüne çıkardılar.
Ama bildiğiniz önüne çıkardılar.
Hatta ve hatta en öne!
Peki tüm bunlar olurken biz ne yaptık?
Dernekler kuruldu, dernekler için insan avına başladılar.
Gözü açılmamış nice Anadolu evladını tuzaklarına düşürdüler.
Bizler ise sade ve sadece beş vakit namazımızı kılarak "müslüman" olma şartlarını yerine getirmenin gururuyla vicdanımızı rahatlattık.
Kimimiz umre sayısıyla yarışırken, kimimiz zikirmatiklerde rekora koşmaya çalışıyordu.
Halbuki görmemeye çalıştığımız bu büyük sorun hemen yanı başımızda evladımızın ensesindeydi.
Fakat biz yine sustuk!
Hep sustuk!
İnsanlık için haysiyetsiz ve onursuzca bir harekete "Onur yürüyüşü, onur haftası" gibi isimler vererek yıllar sonra tekrar karşımıza çıkardılar.
Yetmedi yürüyüş yaptılar.
Yetmedi eşcinseller için oteller açıldı.
Yetmedi MEŞCİD adında resmen islam ile alay edercesine "müslüman eşcinsel
derneğini" kurdular.
Yani bu isim resmen onaylandı.
...
1990 lardan itibaren kurulmaya başlanan, toplumu en derinden yaralayan, toplumun ve insanlığın adeta dinamiti olan bu sapıkça dernekler 1994-1996-2001-2007-2008 gibi yıllarda açılmaya devam ederek ortalama 17-18 adete ulaştı!
Eşcinsellik adı altında hemen hemen her eve bir dinamit bırakılırken aileyi korumak için hangimiz ne yaptık?
Kaç imam gündemine bunu aldı da sabah akşam her vakit namazda bundan bahsetti?
Kaç vaiz bu sapkınlığı haftalarca anlattı?
Kaç sohbette Lut kavmi helali aylarca anlatıldı?
Doğru ya sakızın orucu bozup bozmamak konusu çok daha önemliydi.
Soruyorum biz öğretmenler olarak ne kadar bilinçlendirebildik dersliklerimizden geçen evlatlarımızı?
Ama doğru ya "bir sınav yapmışım tüm sınıf dökülmüş" yahut "özel ders programımı nasıl yapabilirim acaba" konuları bizler için çok daha önemliydi.
Yetmemiş bir milli eğitim bakanı gelmiş.
Eğitimci demişiz,
Helal olsun demişiz.
Kalkmış "toplumsal cinsiyet eşitliği" diye bir şey uydurarak ders kitaplarına koymaya çalışmış.
Ben de dahil olmak üzere tüm bunlar olurken kaçımız sokaklara dökülmüşüz de "ulan ne oluyor" diyebilmişiz.
Seçim döneminde 3-5 oy alabilmek ümidi ile eşcinsellere selam duran "MERT" başkanı, onun PİRO sunu ne çabuk unuttuk.
Bir partinin eş genel başkanı cumhurbaşkanı adayını tanımlarken "Bütün halkların, inançların, kimliklerin, kültürlerin, cinsel yönelimlerin adayını arıyoruz" demişti.
Yani koskoca Türkiye'nin başına geçecek kişinin özelliklerinden birinin "cinsel yönelimlerin adayı" olması gerektiğini söylemişti.
Ne çabuk unuttuk?
Yine bir partinin genel başkan yardımcısı ise bu onursuzların ABD'de düzenledikleri onur yürüyüşüne katılmıştı.
Hayasızca oluşturulan, başlatılan bir savaşın ortasındayız.
Öyle bir savaş ki senaryosu çok çok güzel oluşturulmuş.
Aşamaları planlanmış.
İlk aşamada eşcinsellik utanılacak bir şey değildir.
Gayet normal ve doğal bir şeydir algısını oturmuşlar.
Ardından ikinci aşamada ise bu durumun normalliği doğuştan gelme sebebiyledir denilerek bir tedavisinin olmadığına inandırmak olmuş.
Üçüncü aşamasında ise eşcinsel hastaların da bir aile kurabilme haklarının olması gerektiğine toplumu hazırlamak olmuş.
Ardından ne mi oldu?
Bu aşamalar adım adım ve hızlı bir şekilde gerçekleşti.
Yetmedi bir yandan DSÖ nün cellatlığı diğer yandan SOROS gibilerin hamiliğinde cinsiyet değiştirme ameliyatlarında SGK desteği bile sağlanmış.
Biz peki bu durumda ne yapıyorduk?
Kabile üyeleri gibi birbirimizin kabile reisiyle övünüp karşı kabileyle kavga ediyorduk.
Allah rızası için artık tüm herkes elini taşın altına koysun!
Aileler yok olup gitmeye yüz tutmuş durumda.
Parti kavgalarını, logo savaşlarını bir yana bırakarak insanlık için tam insanlığın merkezine konulan bu dinamitten hep birlikte kurtulalım
Müslümanlığı camiinin dışına çıkarmayan abilerime, amcalarıma söylemek isterim ki; bu mesele ile mücadele farz-ı kifaye değil farz-ı ayındır.
Farz-ı ayın olmasaydı 33 kişi yüzünden binlerce kişi belaya uğramazdı.
Saygılarımla...