Futboldan haltere, yüzmeden güreşe sayısız sporcu ve bir o kadar yatırımın yer aldığı bir ülke...

Peki onca yatırımın yer aldığı ülkenin sporcuları dünyada yahut Avrupa’da ne kadar başarı gösterebiliyor?

Yahut kaçı gerçekten mutlu bir şekilde, aşkla sporunu icra etmekte?

Çok değil birazcık tahayyül ederseniz cevapları bulacaksınız.

Maalesef ama maalesef eğitimden kültüre, spordan sanata,fen biliminden felsefeye kadar her alanda nitelikte ziyade niteliğe odaklandık.

Ve bu başlangıç maalesef sonumuz oldu.

Başarısızlığın temellerine yukarıda zikrettiğim şeyler sebep olmakta.

Hatta ve hatta başaranların bile mutsuz olmasında ise "politika" yatmakta.

Bir sporcu hangi zümreye yakınsa onun başarısı diğer zümre için önemsiz.

Hatta ve hatta zül gelmekte.

Bunun sebebi ise ahlaksız siyaset, menfaatçi duruş ve de değişebilir politika.

...

Küresel sistemin çarkları o denli hapsetti ki bizleri, o bozulmuş politika edebiyattan sinemaya her yere girdi ve maalesef bozdu.

Edebiyat kitaplarında kültürümüze, medeniyetimize dair tüm düşünceler birer birer soyutlanarak çıkarıldı.

Yeni eserlerde ise alıcısı çok olan mallara yönelme oldu.

Entrika, aldatma, ensesi ilişki ve de unutmadan manevi değerlere hakaret....

...

Hatırlarsınız; önceleri partilerin yahut siyasi kuruluşların bir görüşü vardı.

Ve bu görüş onların bir nevi benliğini oluşturmakta idi.

Mesela kimisi liberal, kimisi sosyalist, kimisi komünist kimisi ise faşist olarak adlandırılmakta idi.

Haklı veya haksız, doğru ya da yanlış herhangi bir siyasi partiye gönül veren kişi bu görüşlerin yer aldığı kitapları merak eder, okur ve kendisini cepheye hazırlardı.

Peki ya şimdi?

Mesela hangi siyasi parti üyesi, partisinin çizgisini bilmekte, partisinin hangi istikamette gittiğini ne denli anlamakta? Yahut partisinin kuruluş tarihini kaçı bilmekte?

Her parti kendi tarihi ile alakalı yahut sahip olduğu istikametin görüşü ile alakalı parti yönetimlerine sınav yapacak olsa sınavın ortalaması muhtemel matematik dersinin Türkiye ortalamasından düşük olacaktır.

Sebebi ise az önce bahsettiğim bozulmuş politika.

...

Velhasıl önceden davalar insanların omuzlarında yükselirken şimdi insanlar davaların omuzlarında yükselmeye başladı.

Hal böyle olunca maalesef politika dediğimiz mekanizma menfaat çemberine dönüşmüş oldu.

İşte tüm bozukluk buradan başladı.

...

 İnsanların ihyası konusunda mahir olan medeniyetimiz artık sade ve sadece inşa konusunda ustalaşmaya başladı.

Kötü bir şey değil elbet.

Lakin inşa edilirken ihya eş geçilince inşa ettiğiniz her şey sizler için bir tehlike arz etmekte.

...

Örneğin yapay zeka müthiş bir teknoloji inşası.

Tabii ki insanlık için mükemmel bir nimet.

Lakin bu teknolojiyi kullanacak kişiler ihya edilmediği müddetçe yapay zeka insanlık için korkunç bir silaha dönüşecektir mesela.

...

Hani yukarıda dedim ya bizler nitelikten ziyade niteliğe odaklandık hep diye.

Bunun tek müsebbibi ise şüphesiz küresel vandalizmin ta kendisidir.

Küresel vandalizm insanları öyle bir avucuna aldı ki; yumruk sıkıldıkça, ekonomik çöküş artırıldıkça insanlar inandıkları değerleri bir bir bırakıyor.

Peki bu durum normal değil mi?

"Yoksulluk kapıdan girince iman bacadan çıkarmış" öyle derlerdi eskiler.

Şimdi düşünün bakalım, izlediğiniz programları.

Filmleri düşünün.

Dinlediğiniz müzikleri, sanatçıları hayal edin.

Okuduğunuz kitapların içeriklerini mesela...

Kaçı gerçekten medeniyetimizin ürünü?

Kaçı toplumun önem verdiği duyguya odaklı?

Hemen hemen hiçbiri.

Hepsinin odaklandığı tek şey nicelik.

İşte tüm bunlar niceliğe, maddiyata odaklı olunca bizler de yetiştirilirken ister istemez buradaki karakterlere bürünüyoruz.

İşte bu saatten sonra yapılan her şeyin iyi mi kötü mü olduğuna tek bir şeyle karar veriyoruz:

Maddi getirisi yahut götürüsü...

...

Öyle bir şekilde küresel vandalizme hapsolduk ki; ülkemizde yapılan seçim ABD de yapılacak seçim kadar etkili olmuyor.

Yahut Rusya liderinin bir açıklaması, Çinli liderin yürüyüş şekli bile ülkemizde haftalarca tartışılıyor.

Ünlü dergi kapakları en ince ayrıntısına kadar kanallarda tartışılırken hiçbir kanalda felsefeye dair, kültürümüze dair bir tartışma programı olmamakta mesela.

Çünkü hepimiz biliyoruz ki felsefe uyandırır.

Halbuki; küresel vandalizmde insanların uyanması değil uyuması önemlidir.

...

Gel gelelim mesela; kültürel miras çatısı altında toplumu bilinçlendirmek zerre bir şey olmuyor.

Kültür festival adında bin bir sanatçı konser veriyor lakin kültüre dair sanata dair bir şey paylaşılmıyor.

Yerel belediyeler bayramlarda sadece bir veya birkaç sanatçıyı sahneye çıkararak konser sayesinde o bayramı kutladıklarını düşünebiliyor.

Ama bayrama dair tiyatro, resim, müzik, şiir gibi yarışmalar yapılmadan her şey halloluyor.

Sonrasında ise "vay be ne konserdi ama" denilerek halk uyuyor.

...

Peki ihtiyacımız olan şey ne?

İhtiyacımız olan sey; omurgalı siyaset, dik duruşlu politikacılar. Ve de en önemlisi milli ve manevi değerleri yüksek bir nesil.

Ama öncesinde yetiştireceklerin milli ve manevi donanımla yetiştirilmesi.

Yeni bir politika.

Yeni bir eğitim sistemi.

Yeni bir sağlık sistemi.

Yeni bir iktisat sistemi

Yeni bir hukuk sistemi

...

Her şeyden önce yeni bir nesil.

Materyalist zihniyetten arınmış, doğru ve yanlışı şüphesiz kavrayabilen, aksiyoner, davasını omuzlarında yükseltecek, Siyasetten eğitime, Sağlıktan ekonomiye, Adaletten kültüre,

Her şeyde "milli şahsiyet" sergileyebilecek bir nesil...

Bu şartlarda bir neslin yetiştirilmesi için de muhakkak ki bu şartları özümseyecek, bu şartları en iyi şekilde aktarabilecek bir merkezin inşası.