"Deliyim gözü kara deliyim Yakarım Roma'yı da yakarım"

Bugünkü yazımı biraz kopuk kopuk yazmaya çalışacağım.

Her bahsettiğim bölüm, başlı başına yüzlerce makaleyle açıklanabilecek önemde olduğundan dolayı yazım da maalesef kopuk kopuk olacaktır.

Lakin her bölümü araştırdığınızda hepsinin ucunun aynı noktaya vardığını sizler de göreceksinizdir.

Haydi başlayalım...

Öncelikle şuan çevremizde en çok konuşulan "küresel iklim krizi" konusundan bahsedelim.

Yani;

Sosyal kredi puanı,

Karbon ayak izi,

Sera gazı,

Karbon vergisi,

İklim Bakanlığı & Müdürlüğü

Ve de

Nakitsiz toplum öncülüğünde kredi kartları, banka kartları ile yapılacak alışverişlerin kontrol edilerek bizlere kesilecek "karbon vergisi".

İşte tüm bunlardan bahsetmeden "küresel iklim krizini" anlamak, anlatmaya çalışmak maalesef imkansızdır.

Özel iletişim vergisine,

Özel tüketim vergisine,

Katma değer vergisine kafa tutan bir toplum için "karbon vergisi" nasıl da hoş gelir...

...

Unutmadan söylemekte fayda var.

Öyle büyükbaş veya küçükbaş hayvan dönemi vs. artık hayal gibi.

Olsa olsa artık "minikbaş" dönemi revaçta olacaktır.

İş kurma planı yapanlar için tavsiye niteliğinde değildir lakin "böcek üretim çiftliği" yeni dönemde "lokmacılar" gibi olmasa da hızlı bir giriş yapacak gibi duruyor.

...

Tüm bunlardan bağımsız değildir tabiki de DSÖ, UNICEF veya UNDP ...

Hepsinin açıklamalarına, işleyiş standartlarına baktığınız zaman süslü püslü kelimelerle tonlarca güzellemeler görebilirsiniz.

Mesela düşünsenize "ölüm kurulu" yerine "bilim kurulu" dediğinizi.

Yahut düşünsenize "mal bulmuş mağribi" gibi sıvılara koştuğumuzu...

Tam yazarken aklıma geldi. Neydi o şarkı sözü?

"Ey tanrım bana üç tane

Üç de yetmez beş tane

Beş de yetmez yedi tane

Ver ver ver ver

Ver Allah'ım ver"

(Eksik olma Sezen Aksu)

İşte düşünsenize sıvılar için sıraya girip sayılarda rekor kırdığımızı.

Hafazanallah.

...

Bu arada ilginizin vicdanına bir başka şeyi daha emanet edeyim

Paris İklim Anlaşması

...

Gel gelelim birkaç yazıdır sosyal medyadan haykırdığım yapay kıtlık ve buğday tarlalarının yanmasına yahut yakılmasına.

Her ne kadar medyada yer almasa da internete girip araştırdığınızda buğday tarlaları yangınlarını görebilirsiniz.

...

Hasat zamanı gelmişken, buğday tarlaları tıpkı geçtiğimiz yıl gibi yanmaya yahut yakılmaya başla(n)dı.

Bir taraftan sistematik bir şekilde kıtlık yüklenirken diğer taraftan da çiftçimizin can damarı her bir yangında kesiliyor.

Sonrası mı?

El götürdü.

Yel götürdü.

Sel götürdü.

Üstelik bu yangınlar sadece ülkemizde olmuyor.

ABD ve Avrupa’nın birçok ülkesinde de bu yangınlar olmakta.

Hatırlarsanız geçen yıl ki buğday tarlaları yangınları yaşanırken aynı zamanda Fransa, Ukrayna ve de ülkemizde buğday silolari patlamıştı.

Sebep?

Yahut fail?

Maalesef ...

Çoğu yangında düzenekler bulunmasına rağmen ne failler bulunmuştu ne de bu yangınların "yapay" olduğu vurgulanmıştı.

Tek suçlu vardı.

"Küresel ısınma"

Ayrıca dünyanın dördüncü büyük tahıl ihracatçısı olan Ukrayna'nın bir dublör ile savaşa sürüklenmesinin sebebi de ne olabilirdi ki?

Neyse günahı vebali Putin'le Zelenski'nin boynuna.

...

Aman unutmadan zikredeyim.

Böyle güzel filmi anlatırken bir karakteri de unutmayalım...

Dr. Fauci...

2019 yılına gidersek karşımıza kurtarıcımız çıkacaktır.

...

Velhasıl dediklerimiz yenilir yutulur şeyler değil elbet. Biliyoruz!

Zaten amacımız hiçbir zaman bir şeyleri yutturmaya çalışmak da olmadı.

(Var ol İsmet Özel)

Uyanık olalım.

Sağlıcakla kalın.