AİLE TÜRK TOPLUMUNUN TEMELİDİR!

Anayasamızın 41.maddesinde de yer aldığı gibi, "Aile Türk toplumunun temelidir."  Temeli sağlam olmayan toplumlar ise şüphesiz ki yıkılmaya mecburdur.

Bu bakımdan bakıldığında aile, Türk toplumunun atom çekirdeği, dinamosu, enerji kaynağıdır.

Ne zaman ki bu kaynağa karşı bir adım atılırsa bilinmelidir ki asıl mesele Türkiye Cumhuriyeti devletidir.

Hiç şüphe yok ki her şeyin öğrenilmesi ailede başlamaktadır.

Dil, ahlak, saygı, sevgi, inanç...

Hemen hemen her şey ailede başlar öğrenilmeye.

Millî şuur, vatan bilinci, memleket sevdası, bayrak aşkı ailede kazanılır. Merhamet, şefkat, hürmet, ailede giriverir çocuğun yüreğine.

Karakter, tam olarak ailenin kollarında şekillenir mesela. Mesela kimlik dediğimiz kavramın inşası ailede olur.

Aile bu kadar önemli iken aileye gerekli ehemmiyeti vermeyen toplumların da istediği kadar ekonomik refahı olsun istikballeri kesinlikle karanlık olacaktır.

Batıya baktığımızda bunu açıkça görebiliyoruz.

...

Küresel sermayelerin, emperyalist güç odaklarının yegane düşmanları ise artık ulus devletleri olmuştur.

Yani kimliğine, karakterine, inancına, geçmişine, tarihine, ailesine sahip çıkan devletler küreselci zihniyet için baştan başa bir tehdit unsuru olarak görülmektedir.

Bu sebeple ilk hedef "AİLE"dir.

Çünkü bir sınıfın öğretmenini öldürürsen, onu pasif konuma hapsedersen, onu saygı duyulamayacak bir hale getirirsen o sınıftaki öğrenciler kolay kolay toparlanamaz, yetişemez, yetiştirilemez.

Aynı şekilde bir sürünün başından çobanı alırsan o sürü kurtlara yem olur.

İşte öğretmen sınıf için neyse, çoban sürü için neyse aile de toplum için odur.

Geniş aileden çekirdek aileye oradan da "aileciklere" evrilen toplumumuz maalesef ama maalesef sıkıntılı bir güzergahta ilerlemeye devam etmekte.

Tabi ki saldırılar sade ve sadece bu kadar dar bir zeminde olmuyor. Emlaktan sanayiye, ev dekorundan giyime kadar hemen hemen her yerde aile bilincinin yok edilmesi üzerine çalışmalara yer verilmektedir. Örneğin sizce de Türk toplumunda 1+1, 1+0 gibi dairelerin hayatımızın merkezine girmesi, metrekarelerin gitgide küçültülmesi sadece maliyetlerin artmasıyla mi açıklanır?

...

Tabi ki tüm bunların dışında en önemlisi de geleceğin ailesini kuracak olan şimdiki gençlerimize yapılan saldırılar.

İşte aile unsuruna yapılan en büyük saldırı gençlerimiz üzerinden yapılmakta.

Bu saldırıların başını çeken ise "cinsiyetsizleştirme"!

Uluslararası çoğu kuruluşun desteklediği bu sapkın akımın ana hedefi Türk toplumunun ışık kaynağı olan aile kurumumuzdur.

Fakat bu meseleye tabi ki maalesef böyle bakılmıyor. Tıpkı siyasette, tıpkı futbolda, tıpkı tarihe bakış açımızda olduğu gibi bunda da hemen çift kutup olmaya çalışıyoruz. Ya da bizatihi birileri bilerek ve isteyerek bizleri hemen kutuplaştırıyor.

Çünkü kutuplaşma meydana geldiği anda hiçbir taraf akıllıca düşünemiyor.

Hemen karşı tarafın tezlerine bakarak sorgulamadan antitez sunuyor.

Velhasıl bireysel bir sorun olan LGBT kavramı bu kutuplaşmanın neticesinde adeta toplumları karşı karşıya getiren bir hal almıştır.

Dahası bu durumu eleştirenlerin de çelik yumruklarla ezildiği, ekonomik yönden susturulmaya çalışıldığı bir düzene doğru hızlıca hareket etmekteyiz.

...

Hal böyle iken ivedilikle, bıçak kemiğe dayanmadan adımlar atılması gerekmektedir. Aksi halde yeni bir istiklal marşı yazılma durumu oluşacaktır. Daha da kötüsü o vakitte yeni bir İstiklal Marşı yazabilecek bir Mehmet Akif bulamayabiliriz.

Türk milleti, küresel emperyalizm ve siyonist çetenin cinsiyetsizleştirme adı altındaki bu sapkın harekete acilen bir "basmacı harekatı" ile cevap vermelidir.

Evlatlarımızı, ailemizi, devletimizi bu sapkınların eline bırakmamak için var gücümüzle aile kurumumuza sahip çıkmalıyız.

Türk toplumumuzun eşiğine bırakılan, bırakılmaya çalışılan bu dinamiği patlamadan ortadan kaldırmalıyız.

...

Ayrıca yeni anayasa tartışması içerisinde de yer alan ve de ayrıca bana özelden soranlara cevaben bir şeyler paylaşmak isterim.

Bilinmelidir ki benim için ve de muhtemel odur ki benim gibi düşünen kişiler için Türk kavramı, ırka ve sınırlara bağlı bir kimlik demek değildir.

Türk demek;

Yesevi dergahında islâm hamuruyla şekillendirilmiş bir şuurla, devleti ve bayrağı için taş üstüne taş koyan, ırkı ne olursa olsun bu vatan için bu bayrak için kadim geçmişimizden bugüne dek canıyla malıyla mücadele eden herkes Türk'tür!

Bunu demek Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Gürcü'yü... yok saymak değildir.

Bilakis bu durumu kullanmak, tüm herkesin bir ve beraberce yek vücut olduğu bir durumun inşasını aleme duyurmaktır.

İşte bu minval üzere derhal birbirimizle kavga etmekten vazgeçerek

"Kurtuluş Savaşı" doğrultusunda tekrardan bir olunmalıdır.

Misâk-ı Milli sınırları içerisine bizi hapsedip o dar elbisenin içine sokmak isteyen anlayışa inatla, bizatihi o elbiseyi reddeden bir tavırla hareket etmeliyiz.

İşte bu sebepledir ki kuru siyasi kavgalar sebebiyle bizleri bizlerle tokuşturanlara dur deyip tek bir yumruk olmalıyız.

"Ya devlet başa, ya kuzgun leşe" diyerek birliği, komşumuzla sağlayıp bu kokuşmuş düzene dur demeliyiz.

Gün geçtikçe yozlaşıyoruz!

Gün geçtikçe kokuşuyoruz!

Gün geçtikçe vazgeçiyoruz!

Gün geçtikçe kaybediyoruz!

Gün geçtikçe yok oluyoruz! Tüm bunların bilincinde olarak

Ne sendenim,

Ne de diğerinden!

Özbeöz Sine-i milletten diyerek önce evlatlarımızı, sonra ailemizi daha sonrasında da devletimizi bir ve birlikte tutmalıyız.

Aksi halde kopan tesbihin taneleri gibi dağılırız.

Vesselam...